Türk Destanları Metinleri

Bu bildirilerde şöyle yazılıydı:"Ben Uygurlar'ın kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olsam gerektir. Sizden itaat dilerim".

YARATILIŞ DESTANI
Altay yaratılış destanında başlangıçta her yerin sularla kaplı olduğu anlatılmaktadır. Tanrı Ülgen, kuşa dönüşerek suların üzerinde uçar ancak konacak bir yer bulamaz. Bunun üzerine gökten gelen bir ses tanrı Ülgen'e denizin içinden çıkan bir taşa konmasını söyler.Ülgen bu taşa konduğunda yerin ve göğün yaratılması gerektiğini düşünür ancak bunu nasıl yapacağını bilemez. Suların içinde yaşayan dişi ruhAk Ana, Ülgen'e yaratılışı nasıl gerçekleştireceğini anlatır. Onun yardımıyla işe başlayan tanrı önce yeri, ardından göğü yaratmıştır. Ardından da dünyanın dengesini sağlaması için üç balık yaratmış. Balıklar dünyayı alttan destekleyerek başıboş gezmesine engel olmuşlardır.
Yaratılış Destanını anlatan yüzükte, destanda anlatılan su dalga formlarıyla gösterilmiştir. Üç balık formu üzerinde yer alan mavi kabaşon taş ise yaratılan dünyayı ifade etmektedir.



ÇANAKKALE DESTANI
Çanakkale Harbi, Türk tarihinin olduğu kadar Dünya tarihinin de dönüm noktalarından biridir. Savaşta unutulmaz bir kahramanlık destanının yazılmıştır. 
"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna ya’rab ne güneşler batıyor.”

M. Akif Ersoy

Koleksiyonun bu parçasında Çanakkale Savaşı yüzüğün üst kısmında taş kullanılarak betimlenmiştir. Denizin ortasında yer alan büyük taş Çanakkale’nin geçilemeyeceğini ifade etmektedir.. Ahşap maviyle renklendirilerek deniz çağrıştırılmıştır. Mavi ahşap üzerine yerleştirilen pırlantalar kahraman Türk askerlerini anlatmaktadır.

KUVAYİ MİLLİYE DESTANI
Koleksiyonun bu parçasında Kuvayi Milliye, yüzüğün üst kısmına kalpak şekli verilerek tasarlanmış, kalpağın üzerindeki form, taşlar kullanılarak öne çıkarılmıştır.



GÖÇ DESTANI
Uygurların vatanında "Hulin” isimli bir dağ vardı. Hulin dağından Tuğla ve Selenge isimli iki ırmak akardı. Bir gece oradaki bir ağacın üzerine gök yüzünden ilâhi bir ışık indi. iki ırmak arasında yaşayan halk bunu dikkkatle izlediler. Daha sonra ağacın gövdesinde şişkinlik oluştu, ilâhi ışık dokuz ay on gün şişkinlik üzerinde durdu. Ağacın gövdesi yarıldı ve içinden beş çocuk göründü. Bu ülkenin halkı bu çocukları büyüttü. En küçükleri olan Buğu Han büyüyünce hükümdar oldu. Ülke zengin halk mutlu oldu. Aradan uzun zaman geçti. Yulug Tigin isimli bir prens hakan oldu. Yulug Tigin, Çinlilerle çok savaştı. Bu savaşlara son vermek için oğlu Gali Tigini bir Çin prensesi ile evlendirmeğe karar verdi. Çinliler , prensese karşılık hükümdardan Tanrı dağının eteğindeki Kutlu Dağ adını taşıyan kayayı istediler. Gali Tigin kayayı verdi. Çinliler kayayı götürmek için kayanın etrafında ateş yaktılar, kaya kızınca üzerine sirke döktüler. Ufak parçalara ayrılan kayayı arabalara koyarak Çin’e taşıdılar. Memleketteki bütün kuşlar, hayvanlar kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladılar. Bundan yedi gün sonra da Gali Tigin öldü. Kıtlık ve kuraklık oldu. Yurtlarını bırakarak göç etmek zorunda kaldılar. 
Tasarlanan yüzükte, destanda yer alan dağın yanında, dünyaya gelen beş çocuk beş farklı renkte taşla belirtilmiştir.



MANAS DESTANI 1
Manas Han'ın babası Cakıp Han'dır. Annesinin adı Çığrıcı'dır. Cakıp Han evlendikten on dört sene sonra Manas doğmuştur. Doğumu üzerine civardan gelen elçiler, onun bir kahraman olacağını hemen anlamışlardır. On yaşına gelince tam bir kahraman olur. Düşmanlarının üzerine saldırarak perişan eder. Atlarına at erişemez, zırhına ok işlemez. Cakıp Han, oğlunun atılganlıklarını, kahramanlıklarını görünce, onu korumak, onunla arkadaşlık etmek üzere, Bakay adında bir kişiyi onun yanına koymuştur. Manas,Nogayboyundan gelmektedir.Kalmukbaskınlarına karşı Kırgız halkının birliğini, bütünlüğünü korur ve bir kahramanlık ve özgürlük sembolü haline gelir.
Tasarımda, yüzüğün iki yanında Manas ve koruyucusu Bakay’ın rölyefleri aynı kişi gibi gösterilmiştir. Manas’ı koruyacak kişinin Manas’la aynı özelliklere sahip olduğu düşünülerek iki yüz de aynı kullanılmıştır. Savaşlarda gösterilen kahramanlıklar rölyeflerin altında çerçeve şeklinde taşla ifade edilmiştir.



MANAS DESTANI 2
Kırgızistan’da yer alan Manas heykeli yüzük kolunun yan tarafına işlenmiş, üzerindeki boş alan ise Manas’ın savaş alanı olarak betimlenmiştir.
ALP ER TUNGA DESTANI
Yüzük üzerinde kullanılan taş ve taş yuvasındaki duvar formu, Alp Er Tunga’nın duvara yaslanarak kılıçla öldürüldüğü hikâyesinden esinlenerek tasarlanmıştır. Taş yuvasının etrafında iki kılıç bulunmaktadır. Kırmızı taşlar ise kandamlalarını tasvir eder.
ERGENEKON DESTANI
Moğol ilinde Oğuz Han soyundan İl Han'ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi savaştan kaçıp kurtulmayı başardılar. Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeğe karar verdiler. 
Buldukları bir geçitten geçerek içinde akar sular, pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler. Bu yere "maden yeri" anlamında "Ergene Kon" adını verdiler. Kıyan ve Nüküz'ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon'a sığamadılar. Ergenekon'un çevresindeki dağlarda geçit aradılar. Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar.
Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. İl Han'ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar. Egenekon'dan çıktıkları gün olan 21 Mart'ta her yıl bayram yaptılar. Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak dövdüler. Bugün hem özgürlük hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır. Bu üç yüzükle destanda geçen süreç betimlenmiştir.
*******ERGENEKON DESTANI 2(kare uçları kıvrılmış ortada tek sıra daire taşlı)
Koleksiyonun bu parçası ise, okumuş olduğunuz Ergenekon Destanın stilize edilmiş halidir.



GENÇ OSMAN DESTANI
Sultan IV Murat Bağdat Seferi için gönüllülerin de sefere gelmesini istemiş ve şöyle buyurmuş;
Ayrıca ulaklar salın her yere 
Gönüllüler dahi gelsin sefere

Gönüllü olanlar bıyık burmalı
Öyle ki, üstünde tarak durmalı

Bıyıksız gençlerle Bağdat iline
Varamam... Buyruğum böyle biline
Sözü üzerine 18 yaşında olan Genç Osman kendini nefer olarak yazdırmayı başarır fakat bu padişahın kulağına gider ve çağırtır. Padişahın buyruğu tekrarlaması üzerine Genç Osman kaşla göz arasında cebinden çıkardığı demir tarağı üst dudağına vurdu. Demir tarak körpe dudağa saplanıp titredi ve durdu. Tarağın dişlerinin dibinden kan damlaları dökülürken, elleri göbeğinin üzerinde göğsü kabarık, başı diktir.
Bu yüzüğün ana formu Genç Osman’ın demir tarağıdır. Ortada bulunan kırmızı taş Genç Osman’ı ve kanayan bıyığını temsilen, çevresindeki taşlar ise onu seyreden padişah ve ahalisini betimlemektedir.



OGUZ KAĞAN DESTANI 1
Oğuz Kağan dört yana buyruklar yolladı, bildiriler yazdı ve elçilere verip gönderdi.

Bu bildirilerde şöyle yazılıydı:"Ben Uygurlar'ın kağanıyım ve yeryüzünün dört köşesinin kağanı olsam gerektir. Sizden itaat dilerim".

Oğuz Kağan dünyanın dört bir tarafına ordularıyla gider, karşılaştığı yerlerdeki Türk boylarına isimler verir ve birçok ülkeyi pek çok çarpışmadan sonra kendi yurduna katar.
Bu yüzükle Oğuz kağan’ın dünyanın dört bir tarafa elçiler göndermesi ve dört bir yanında savaşması anlatılmaktadır.
OGUZ KAĞAN DESTANI 2

Koleksiyonda Oğuz Kağan’ı betimleyen bu ikinci yüzük ise kalkan ve yaydan esinlenilmiştir. Alt kolu oluşturan yayın sağında ve solunda bulunan üçer taş ise Bozoklar (Gün Han, Ay Han, Yıldız Han)ve Üçokları (Gök Han, Dağ Han, Deniz Han) temsil etmektedir. 

ŞU DESTANI
Şu Hakan’ın yaptırmış olduğu Şu kalesinin surlarından yola çıkarak oluşturulan yüzük kolunun orta kısmında bulunan büyük taş Şu Hakan’ın gümüş havuzunu, etrafında çevrili olan 22 taş ise; İskender’in geldiğini öğrenen Şu hakan Uygur iline doğru göç etmiş ancak kalede 22 kişi kalmıştır. Düşmanı kendine çeken Şu Hakan güçlenerek İskender’in öncü birliğini bozguna uğratmış ve sonrasında barış imzalamışlardır.